25 Aralık 2012 Salı

Bir Adam Tanıdım...



Her insanın tanışma evresi tesadüf olmaz belki ama O, başlı başına bir tesadüftü.
O, sakindi. Bir deniz gibi; bazen durgun, bazense dalgalarıyla kıyıyı tokatlarcasına hırçın. Konuştu, kendini anlattı. Kendimi anlatmama gerek yoktu, çünkü O, ikimizin yerine konuşabiliyor ve ikimizin yerine anlayabiliyordu her şeyi. Ben O'nunlayken dinlemeyi öğrendim, en çokta birine saygı duymayı.

O, bir mucize olsa da, yanlış zamanların ustasıydı. Vazgeçtiğim anda, hayatın yakasına yapışmayı bıraktığın anda gelmişti çünkü. "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna ne cevap verirdi bilmiyorum ama doktor olmalıydı kesinlikle. Neticede hiç bir doktor, O'nun kadar başaramazdı hastalarını bu derece iyileştirmeyi.

O'da benim gibi yazıyordu ama bir şey eksikti. Sanki kalemi bi tur boşa dönüyor gibi. Puzzle'ın bir parçası eksikmiş gibi. Çözmeye çalıştım O'nu, daha çok okudum ve zamanla daha çok tanıdım. Zamanla anladım ki, duygu eksikti yazılarında. Yazıları; hayaliydi, hayaldi. O an fark ettim ki, karşımda daha önce hiç bir kadına aşık olmamış bir adam vardı.

Öyle iyi bir kalbi vardı ki, O'nu tanıdıkça daha çok korkmuştum kırmaktan. Çünkü benim yaşantım sertti, belki bir parça da acımasız. Benimleyken üzülecekti sanki; dağılacaktı, korktum... Çektim kendimi iyice, dikenlerim batmasın diye duvar ördüm aramıza ama bilemedim bir gün bununda sorun yaratacağını.

Nedenini hiç anlayamadım ama ilk günden beri, kendimden fazla güveniyordu bana. İnsanlar bana hep güvenir, burada sorun yoktu, asıl sorun bende istemeden O'na güvenmeye başlamıştım. İlk fark ettiğimde paniğe kapılsam da, O'nunlayken güvenmekten korkmamayı öğrendim.

Doğum günüm yaklaşmıştı ve O, kilometrelerce öteden beni önemsediğini, düşündüğünü ve sevdiğini hissettirebilmişti. Hediye yollayacağını söylediğinde inanmamıştım, bir hafta sonra kargoyla yüz yüze gelince anlamıştım ciddiyetini. O koca kargo poşetinin içinden çıkan küçük, şirin bir sandık karşıladı beni. İçinde renkli zarflara koyulmuş ufak notlar... Sonuncu notta benden bir şans istiyordu, yapamadım...

Hızlı gitmiyorduk aslında, aksine oldukça yavaş ve emin adımlarla yürüdük yolu. Ama atladığımız bi' nokta vardı. Ben, O gelene kadar çok fazla hata yapmıştım ve bedellerini her şekilde ödemiştim. Yaralarım bir neşter kesiği kadar derindi...

İnsanların gelmeleri ve gitmeleri doğaldı artık benim için, önemsemiyordum... Benim hayattaki en büyük rollerimden biri, beklemekti. O'da gidecekti bir gün biliyordum ve o yüzden diğerlerinden ayırmadım ama O kaldı. Bana rağmen kaldı...

Bir şeye isim koymak o şeyin daha çabuk tükenmesine neden oluyor gibi geliyor bana. O yüzden sevmem aradaki bağa isim koymayı. İsim koymaya çalışan insanları da anlamam, sevdiğini biliyorsan ve eminsen O'nunda seni sevdiğine, yeterli bence.

O, sevmemişti daha önce kimseyi benim gibi. Atalarımız aşk demiş buna, öyle gelmiş öyle gidecek. O, ait olmak istiyordu birine, sevdiği kadar sevilmek. Kıskanılmak belki, yada ne bileyim dünyanın iki kişilik yer olduğuna inandıracak bir kaç hareket veya cümle...

Benimse yalnızlıkla aramdaki bağ her geçen gün daha da güçleniyordu. Buna ben dahil kimse engel olamadığı gibi, O'da olamadı. O'nun tam tersine ben birine ait olmak istemiyordum. Kimseyi sevmemek, hatta kimse tarafından sevilmemek. Aynı yolda, farklı yönlere döndük istemeden...

O, benim tam tersime çok konuşur, çok soru sorardı. Aldığım tüm önlemler yetmemişti ve bana aşık olmuştu. Önemsediğim biri olmasaydı, zarar vermekten korkmazdım ama O'nu üzmekten, kırmaktan korkuyordum. Vazgeçmesi için umursamaz bir tavır takındım. Zorlanıyordu, hissediyordum ama bana aşık kalmasına da izin veremezdim, çünkü kalırsa daha fazla üzülecekti, biliyordum...

O, uzun bir yol istiyordu yürümek için. Bense daha önce denediğim ve yarı yolda kaldığım o uzun yolu, tekrar yürümeyi göze alacak kadar güçlü değildim. Üzmezdim O'nu hiç, üzmedim. Benden vazgeçmeye çabalıyordu ve başaramadığını söylüyordu hep, bense inanıyordum. Bir sabah başarmış olarak uyanacaktı...

Ani kararları vardı O'nun. Sonunu hiç düşünmeden attığı adımları, sonu hep pişmanlıkla sonuçlanan. Beni hiç üzmeyeceğini söyleyen O adam, başlamıştı üzmeye... Başta istemeyerek, sonra bile isteye... Masallarda ki gibi bir aşk yoktu ama O'nu inandırmak da zordu.

O' zeki biriydi ve artık hayattan ne alması gerektiğini daha iyi biliyordu ve daha güçlüydü. Hayalperest biriydi, hayatının gerçeklerden değilde, masallardan ibaret oluşmasını istiyordu. Bende O'na saygı duydum, masalını yaşarken yanında olacaktım. Olmadığına inandığı o gerçekleri ise, O'na ben yaşatmayacaktım.

Ben duygularımı açık bir dille anlatabilen biri olamadım hiç. O yüzden ağız dolusu diyemedim benim için ne derece değerli olduğunu. Söyleyemediğim gibi, hissettirmiyordum da. Korkuyordum belki de diğerleri gibi gideceğinden. O' da görmediği, duymadığı, hissedemediği bir şeye inanmadı doğal olarak ve gitmeyi seçti. Gitmesin diye seçtiğim yol, yine bir vedayla sonuçlandı. Ama kaderin bizim için yazdığı senaryoda rollerimiz henüz bitmemişti...


Devamını Oku

12 Aralık 2012 Çarşamba

Değişim...

Sildim göz yaşlarımı...
Atlayıp arabaya, oraya gittim,
Özgür olduğuma inandığım o yere....
Akan her damla yaşta, derin nefesler aldım.
Sustum birde, söylemem gerekenleri yuttum, bir bir...
Dikiz aynasından baktım kendime, son bir kez.
Güçlü gözükmek için yaptığım makyaj yine dağılmıştı, gördüm...
Çevirdim kafamı, izledim dışarıyı derin nefesler alarak.
Çıkardım ayakkabılarımı ve üzerimde ki ceketi...
Üşüyeceğimi düşünmemiştim ilk defa.
Kapıyı açar açmaz selamladı rüzgar beni...
Açtı kollarını sanki, "gel" der gibi.
Ayaklarım kumlarla temas edince, içimde bir şeyler canlanıyordu sanki...
Deniz güzel kokuyordu yine, tıpkı bıraktığım gibi.
Ne kadar olmuştu gelmeyeli? Hatırlamıyorum...
Dalgalarını savuruyordu üzerime deniz, hesap sormak ister gibi bi hali vardı...
Kuruduğunu sandığım gözlerimden, yaşlar akmaya başladı yine.
Adımlarım büyüdü, yaklaştım kıyıya...
Kimse yoktu etrafta, yalnızdım yine, tıpkı alışık olduğum gibi...
İç çekerek başlayan mırıldanmalarım; büyüdü, büyüdü kocaman oldu.


Yükseldi sesim hızla,
Hatırlatıyordu deniz, hatırlıyordum...
O'nu, gözlerini, ellerini ve bir zamanlar ne kadar mutlu olduğumuzu...
Daldı gözlerim uzaklara, hafızam tazelemek için anıları zorluyordu adeta...
Ama engel olmadım bu defa, aksine yardımcı oldum.
Her detayı hatırlayıp, dalgalara bırakmak istiyordum...
Dalgalar bekliyordu ve bekledikçe hırçınlaşıyorlardı.
Ben bağırdıkça, deniz daha şiddetli dalgalarla yürüyordu üzerime.
Susmadım bu defa,
Susturmadım içimden geçenleri...
Bastırdığım ne varsa döktüm, döktükçe rahatladım...
Çığlıklarım kaç boyuta ulaştı, hesaplamadım.
Eğildim dizlerimin üzerine, umursamadan elbisemin ıslanacağını...
Soğuk kendime getiriyordu beni,
Rüzgar gözlerimden öpüp, kurutuyordu yaşları...
Bi el hissettim sanki omuzumda, 
Refleksle döndüm arkama ama kimse yoktu, gülümsedim...
Deniz fısıldadı kulağıma sonra, her şey güzel olacaktı, inandım...
Güzel olan her şeye inanmak istiyordum...
Güneş veda ediyordu bize yavaştan, bende denize veda edecektim usul usul.
Ama biliyordum,
Ne güneş doğmadan yapabilirdi, nede ben deniz olmadan...
Üşümüş ellerimle sildim kalan göz yaşlarımı,
Ve son bir kez daha derin bi' nefes aldım.
İçimdeki gücü hissedebiliyordum artık...
Yalnız, güçlü ve gülümseyen bir kadın koydum cebime.
Arabaya döndüğümde tekrar baktım aynaya, gözlerimdeki değişimi hissedebiliyordum...
Sonra mırıldandım usulca;
Bugün değil belki ama bir gün her insan değişmek zorunda...

Devamını Oku

7 Aralık 2012 Cuma

Hiç Gereği Yokken...

Dağıt odanı hadi,
Kır parçala O'nu hatırlatan her şeyi...
Yazılan notları gizleme hiç, silip atacağını biliyorum,
Ya resimler... 
İşte en zoru da bu ya, nasıl kıyıp sileceksin veya kesip atacaksın?
Bir de hayatında kapladığı yer var tabi,
Birazını o çaldı senden, birazını da sen verdin hiç düşünmeden...
Düşünmedin tabi gidecek bir gün diye,
Sende haklısın, hiç gidecek gibi değildi ki...
Gelişi mucizeydi, sana iyi geldi, senin için geldi...
Unuttuğun gülümsemelerini sana geri verdi,
Hiç gereği yokken yaralarını sordu...
Ve dokundu oralara, bir bir...
Korktun, canın yanacak sandın ama,
İyi geldi, hatta iyileşebilirdin bile...
Fark edemedin tabi,
İyileştirmek için yaklaştığı yaralarının yanı başında kendi için yaralar açtığını...


Devamını Oku