17 Ağustos 2013 Cumartesi

Gidiyorum...

Kötüyüm.
Bu duruma geldiğimiz için kötüyüm.
Taviz verdiğim için,
Kendimden ödün verdiğim için kötüyüm.
Kızdığım ama içten içe de hala beklediğim için kötüyüm.
Değmediği halde "Bir umut." dediğim için.
Herkese seni "Mükemmel" anlattığım için kötüyüm.
Olmadığını defalarca hissettirdiğin halde, inatla "Olacak!" dediğim için.
Bana zaman ayırmadığın için en çokta.
Arta kalan zamanlarında geldiğin için.
Ve ben bunları bildiğim halde mutlu olduğum için kötüyüm.
Kötüyüm işte, kötüyüm.
Eksilerinin, artılarından fazla olduğunu anladığımda gidemediğim için kötüyüm.
Düzelmesini beklediğim için belki de.
İçimde ki ve etrafımdaki sesleri susturduğum için kötüyüm.
Ben yerine başkasını tercih ettiğin için kötüyüm.
"Gitme!" deme sakın bana.
Kalmam beni bitirecek.
Kalmam, beni yok edecek.
Kalmam, benim kendime olan saygımı eritecek.
Gidiyorum....
Seni dinlemeden gidiyorum.
Haklı haksız düşünmeden,
Ama hakkımı helal etmeden gidiyorum.
Yansın istiyorum kalbin.
Çek benim gibi istiyorum.
Aslında acı çekmeni değil, yalnızca beni anlamanı istiyorum.
Ama sonra kıyamıyorum.
Gidiyorum işte ya, sadece gidiyorum....
Devamını Oku

9 Ağustos 2013 Cuma

"Sana İnanıyorum..."

"Yine bir mutluluğun daha sonuna geldik." der gibiydi hayat.
Ana haber bültenlerini bi kez daha sundu anlayacağınız.
Anlattı, izletti, verdi veriştirdi.
Bazen güldürdü beni, bazen ağlattı.
Mutsuz etti, yalan yok mutlu da etti ama sonuç itibariyle bitti.
Bitti dediğim, sezon finali falan değil,
Bildiğin final yaptı, hemde direk.
Size anlatmak istediğim konu kafamda çok farklıydı,
Ama buralara girmiş bulunduk.
Konuya dönelim.

Hayatımızda hepimizin çok ağır atlattığı bir acı vardır.
Hani böyle ölüyorum sandığın ama ölmediğin.
Gerçek anlamda hiç ölemediğin ama nefes aldıkça tükendiğin,
Ciğerlerinin büzüştüğü, mide kramplarının sıklaştığı dönemler...
Bom boş yaşadığını sandığın ama kafanın ölümüne dolu olduğu anlar.
Güldüğün ama kimsenin görmediği bi yerde hüngür hüngür ağladığın dönemler.
Tanıdık gelmeye başladı dimi?
Dur devam edeyim de tamamı ile tanı.
Gece kafanı yastığa koyduğunda,
Beyin hücrelerinin tek tek çekiçle eziyorlarmış gibi bi acı,
Kulağından pipetle üfleniyormuş gibi bi sızı.
Kafana poşet geçirilmiş ve ciğerlerin git gide eriyormuş gibi bi daralma.
Eroin bağımlısı birinin ilaç bulamaması gibi bi titreme.
İnsanlar tarafından ölümüne işkence görmüş bir yavru panda kadar çaresiz.
Dünyanın en çirkin insanıymışçasına eve, odana kapanma.
Bunlar yaşamayana abartı örnekler gelebilir.
Ama yaşayanlar bu yazdıklarımı gözleri dola dola okur.
İşte insanlar arasındaki en büyük fark bu.
Sana bi soru sormak istiyorum, bana bunun cevabını verebilir misin?
Sence insanlar henüz yaşamamış olduğu acıları, yaşamışçasına neden düşünemez?
Atıyorum birinin babası öldü.
Onun hissettiği acıyı neden hissedemeyiz?
Bu sorduğum soru çok saçma geldi dimi ilk etapta.
Ama değil.
İnsanlar birilerinin acılarını anlamak için O'nun yaşadığı acıyı yaşaması gerekiyor.
Çünkü yaşamazsa, ona o kadar da büyük bir acıymış gibi gelmiyor.
Hayatının bir döneminde o kadar büyük bir kriz geçirirsin ki,
Kimse seni anlamaz, sana dokunamaz.
Sen o acıyı yalnız aşmak zorundasın,
Yalnız atlatmak...
"Yalnız"...
Çok kötü bir kelime değil mi?
Atlatmış olanlar gülümsüyor şuan,
Atlatma aşamasında olanlar da "Olmuyor" diyor, duyuyorum.
Ama oluyor, olmak zorunda...
Zor ama oluyor.
Bir sabah iyileşmiş olarak uyanıyorsun ama sen farkına bile varmıyorsun.
Sonra başına farklı bi olay geliyor.
Birebir aynısı değil ama oldukça tanıdık.
Vücudunda hala izlerini taşısan da geçtiğini biliyorsun ve diyorsun ki;
"Daha önce de olmuştu, daha kötüsü, daha imkansızı ama geçti... Geçmiş..."
Sen fark etmiyorsun bile ama insanların açtığı yaraları hayat temizliyor.
Hızlı olsun istiyorsun ama hızlı olsa hatırlayacaksın, belki de iyileştiğini anlayacaksın,
Ve izin vermeyeceksin, iyileşmek istemeyeceksin.
İşte o yüzden zaman kavramı var.
O yüzden mutlu anlarında zaman hızlı akar,
O yüzden mutsuz ve umutsuz olduğun anlarda saatler geçmez.
Yukarıda biri var.
Seni izleyen, gören, inkar etsen de koruyan.
Derdi başına sarıyor ve sana diyor ki; dermanı var, ara bul.
Bulursan hayatın yoluna giriyor işte.
Demek istediğim şey;
"Derdini veren dermanını da vermiştir."
Sen yalnızca çok çaresizsin, çok acı çekiyorsun ve göremiyorsun.
Dermanımız bi yerlerde bizim onu bulmamızı bekliyor.
Umutsuzluğa kapılma ve ara olur mu?
Bulacaksın; sen kendine inanmasan da ben sana inanıyorum.

(Yazdığım yazılar arasında ilk defa bunda fotoğraf kullanmadım. Çünkü bunları ifade edebilecek bir fotoğraf olduğunu sanmıyorum.)


Devamını Oku