11 Haziran 2013 Salı

"Adam..."

"Sevipte söyleyemediğim şarkılar var.
Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler.
Keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları.
Düşlerim var…
Uyandığımda yalnızca başını hatırladığım,
Ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim.
Bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığım.
Bir adam, sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim.
Düşümde bir adam var, benim mi bilemediğim.
Bir adam var diyorum,düşünüp düşümden ayrı kaldığım…"

Bu satırlar hepinize tanıdık gelmiştir, Sevgili Sibel Alaş'ın en sevdiğim şarkısı; "Adam"....



Herkesin hayalinde yarattığı bir kahraman vardır.
Boyunu, kilosunu, kaşını, gözünü, dudaklarını...
Ama en çok karakterini, sana davranış şeklini hayal ettiğin biri.
Kimse bilmez ama sen O'nu çok iyi tanırsın.
Kimse anlamaz ama sen O'nun kokusunu çok iyi alırsın.
Gülümseyişini, sana olan bakışını, dokunuşunu ezbere bilirsin.
Birde rüyalar var tabi.
Çoğu insan geceleri daha çok sever,
Kimi uyuyabildiği ve rüya görebildiği için,
Kimi ise, gerçeğe en yakın olan hayalleri, geceleri kurabildiği için...
Ben, her ikisini de yapabildiğim için geceleri daha çok seviyorum.
Bazen; elime kahvemi alıp yayılıyorum koltuğuma,
Bir yudum alıp kapıyorum gözlerimi,
Bir adam var, çok sevdiğim ama bir türlü sevdiğimi söyleyemediğim.
Elimi uzatıyorum ama uzaklaşıyor,
Kahvenin etkisi geçtiği için oldu zannedip bi yudum daha alıyorum,
Yaklaşıyor bana, dudaklarıma...
Elimi uzatsam yok olacak biliyorum, o yüzden hareketsizce O'nu izliyorum.
Kalp atışlarımı hissedip, göğsüme bakıyor,
Gülümsüyor...
Ahh kahve...
Bir yudum daha içiyorum...
Hala yanımda, kokuyor...
Aşk kokuyor...
Ellerini gözlerime yaklaştırıp kapatıyor,
Sonra, yüzümü ezberlemek ister gibi, parmaklarını yüzümde dolaştırıyor.
Tam bi'şey söyleyecekken "Şşhh!" diyor, yutkunuyorum...
Gözlerimi açmadan bir yudum daha alayım istiyorum ama bardağın yolunu bir türlü tutturamıyorum. Dudaklarıma yaklaşıyor, nefes alıp verişini hissediyorum.
Heyecandan  terliyorum, sonra dayanamayıp gözlerimi açıyorum.
Kalbim hala deli gibi çarpıyor...
Sanki, sanki O buradaymış gibi.
Yüzünü asla net göremediğim, ama yıllardır bildiğim tanıdığım adam...
Az önce odamdaydı, yanımda, yanı başımda...
Hayatına biri giriyor ve bu olaylar yok oluyor.
Sanıyorsun ki, O geldiği için yok oldu ama değil.
Bunu; kişi hayatından çıktığında anlıyorsun...
Çünkü; O yine geliyor...
Ama sadece geceleri.
Odana, yanına...
Üzerinden çok zaman geçiyor.

Bir gün; güpegündüz bir koku geliyor burnuna,
Burnunun direği sızlıyor, kalbin hızlı adımlarla senden uzaklaşıyor...
Koku, fazlasıyla tanıdık...
Deli gibi etrafına bakınıyorsun, O kokunun sahibini bulmak istercesine.
Bulamıyorsun...
Sonra yine bir gün, bi gülüş yakalıyor onca kalabalık arasında göz bebeklerin.
Kısılıyor gözlerin, tanıdık geliyor.
Dudaklarına odaklanıyorsun, sonra yavaşça gözlerine çıkıp bir süre de orada kalıyorsun.
Bu O!
Daha önceden hiç tanımadığın, ama aslında çok iyi tanıdığın birini kaybetmekten korkuyorsun birden.
Yanına gidiyorsun, gözlerinin içine bakıyor ve senin kalbin yine koşarak uzaklaşıyor.
"Merhaba."
"Merhaba :)"
İşte asıl hikaye bundan sonra başlıyor.
Çünkü hayallerinde ve rüyalarında O'nunla defalarca merhabalaşıyorsun.
O konuştukça, sen zaten bunların hepsini önceden biliyormuş gibi kafanı sallıyorsun.
O, korkuyor ve anlamıyor ama sen anlıyor ve gülümsüyorsun...
İşte ben, O hayal ettiğim adamın yanımda oluşuna hala inanamıyor ve sorguluyorum.
Öyle ki; bazen durduk yere kendimi çimdikliyor, rüyada olup olmadığımı teyit ediyorum.
O'nun bunlardan haberi bile olmuyor...
Yanımdayken bile özlüyorum, çünkü yılların özlemi birikiyor.
O, şaşırıyor, anlayamıyor ama seviyor...
Dedim ya; O, anlamıyor ve korkuyor ama ben anlıyorum ve gülümsüyorum..."



Devamını Oku