17 Ekim 2013 Perşembe

Senin gibi...

Hava soğuktu, bulutlar yağmurun habercisiydi ama yağmıyordu.
Tam kamp yapılacak kıvamdaydı yani.
Şöyle yanında her şeyini paylaşabildiğin,
Kahkahalarını kısıtlamadan patlatabileceğin bir adamla hemde.
Ne iyi olurdu dimi ama?
Hazırlık yapmaya gerek yok,
Tüm geceyi konuşarak geçirmeyi planlıyorum çünkü.
Bi şarap, iki kadeh, biraz da atıştırmalık bir şeyler alsak yeterli olur gibi.
"Çakmak almayı unutma, orada ateşi sen yakacaksın hayatım." dedim.
Böyle ufak şeylerde, konuşarak iletişim kurmayız biz.
Ben söylerim, O gülümser.
Çakmağı göstererek, cebine attı.
Bende gülümsedim.
O nereye gideceğimizi iyi biliyor gibiydi, ses çıkarmadım.
Çok geçmeden de gelmiştik zaten.
Oturmak için uzunca bir kütük ayarladıktan sonra, arabadan battaniye getirdi.
Kansızlık yüzünden çok fazla üşüdüğümü bildiğinden,
Ateşi yakana kadar dayanamayacağımı düşünüp hazırlıklı gelmiş.
Sağdan soldan topladığı çalılıklarla ufak çaplı bi ateş yaktı.
Yanımıza yedek odunda stokladıktan sonra yanıma çöktü.
"Eveeett..." dedi.
"Konuşacaklarımızın bölünmesinden hoşlanmadığını biliyorum, o yüzden odunları stokladım merak etme." dedi ve güldü.
Battaniyenin diğer ucunu ona uzattım, iyice yanıma sokuldu.
Konu bir türlü başlamıyordu, biliyordum bi açılsa ikimizde susmayacaktık ama...
Ama işte...
Derken konu öyle yerden dönüp dolaştı ki, geldiği nokta 'evlilikti.'




























Bu konuyu hep, beni korkutmadan açmak istiyordu.
O yüzden, giriş cümlesi hep; "Hayalinde nasıl bir gelinlik var?" oluyordu.
E bi kadına düğününde giyeceği gelinlik soruluyorsa ve bunu soran bir erkekse,
Nasıl karşısında susabilir ki, dimi?
Ben, hep yeni soruyormuşçasına anlatıyor,
O, her defasında ilk kez duyuyormuş gibi dinliyordu.
Arada kaçamak gülümseyişlerimiz oluyordu bu hallerimize,
Ama kendimizi hemen toparlayıp, rollerimize devam ediyorduk.
Garip ama konu fark etmiyordu, O'nunla konuşma duygusu bile beni rahatlatmaya yetiyordu.
Bazen duraksayıp, O'nu izliyordum.
Gözlerinde gördüğüm ben, o kadar farklıydı ki.
Kendi kendime şaşırıyordum.
Dudağının yarısını yukarı kaldırarak, yarım gülüş atıyor ya birde,
Dayanamayıp öpesim geliyordu O'nu oracıkta.
Hele gözleri, kimsede olmayan bir şeydi bu.
Kimse de görmediğim bir şey.
Farklılık vardı ama ne diye sorsan asla cevap veremeyeceğim bir şey.
"Neden sustun?" dedi gülümseyerek.
"Gözlerini kapat." dedim sadece.
"Yine ne geldi aklına, neler peşindesin söyle bakayım." dedi yüzündeki o gülümsemeyle.
Ellerini alıp, yüzüme koydum.
Anlayıp kapadı gözlerini hemen.
Bende ellerimi yüzüne koydum.
"Beni kaybetsen, karanlıkta sadece dokunarak  ben olduğumu hissedebilir miydin?" dedim.
Önce cevap vermedi, tam gözlerimi açacakken konuşmaya başladı.
"Klasik bir cevap gibi gelebilir ama test edebilirsin. Seninleyken bana bir şeyler oluyor. Seni ben değil, kalbim buluyor, hemde her defasında. Yanına geldiğimde farklı atıyor, hissedebiliyorum. Heralde öyle bir durumda dokunmama bile gerek kalmazdı. Kalbim, sen olduğunu ellerimden önce hissederdi." dedi.
Gözlerimi açtım, O zaten beni izliyordu.
Bir şey dememe izin vermeden;
"Şimdi de sen kapa gözlerini." dedi hemen.
"Denizi çok seversin sen, hayal et şimdi; Kumsaldayız, üzerinde o saatlerce anlattığın gelinliğin. Yüksek topuklardan yorulmuş olan ayaklarını kumlara bırakıyorsun. Tabi bende sana eşlik ediyorum. Saçların rüzgarda uçuştukça, kokusu burnuma doluyor sanki. Çocuklar gibi ayaklarınla yerlere bir şeyler yazıyor, dalgalar götürdükçe sinirlenip tekrar yazıyorsun."
Tek gözümü açıp, O'nun anlatırken ki yüzünü izliyordum.

"Bu arada beni izlediğini hissedebiliyorum, hayalde yalnız kaldım. Kapa o gözlerini ve yanıma gel." dedi.
Birden çok kötü suç işlemiş, küçük bir çocuk gibi hissettim kendimi ve hemen gözlerimi kapadım.
"Üşüdüm sanki, sen üşümüyor musun?" dedim.
"Hayır, yaklaş yanıma iyice." dedi ve daha sıkı sarıldı.
Bu, bana sarılması için O'na söylediğim en masum yalandı.
Belki bilerek, belki bilmeyerek; ama her defasında yemi yiyor ve sarılıyordu.
Bu; O'nunla böyle geçen kaçıncı gecemiz bilmiyorum.
Ama bana iyi geliyordu.
Herkesten uzak, yalnız vakit geçirmek...
Yalnızca O'nu hissetmek...
Ve tabi ki; stresten uzak, masum 'hayallerimiz'...

Birden bi titreme geldi ve olduğum yerden sıçradım.
Duygu başımda dikilmiş;
"Kızım iyi ki uyumamak için kahve istemiştin, getirene kadar uyumuşsun, pes yani."
Ayılamamış olacağım ki; "Bi dakika ya, neredeyim ben?" demiş bulundum.
"Ohoo kızım sen uçmuşsun, dur sana kısaca anlatayım. İş yerindeyiz, gece mesaisinde. Yarına yetiştirmemiz gereken bi ton işimiz var ama hanımefendi uyumuş birde üzerine utanmadan rüya görmüş." dedi.
Kafamı çevirip cama baktım hemen.
Son hatırladığım, buharlaşan cama çizdiğim kalpti...
Ama o da neredeyse silinmek üzereydi...
Rüyalarım gibi, hayallerim gibi...
Senin gibi...

Devamını Oku