18 Eylül 2012 Salı

Saat 12:00

Soğuktu, mevsimlerden sanırım sonbahar, günlerdense salı yada perşembe...
Ayın kaçı? İşte onu pek anımsayamıyorum.
Ama hatırladığım, gözlerimin önünden akan hızlı bir cisim,
Ellerim, sanki göğsümde duran o koca yumruğu gizlemek ister gibi kavramıştı gömleğimin yakasını...
Saçlarım, o kadar değişik şekiller çiziyordu ki rüzgarın şiddetiyle,
Dağınık, ve bir o kadarda güçsüz görünüyordu...
Dudaklarım, sanki kampüste çok önemli bir projeyi aralıksız sunmuşumda, damağım kurumuş,
Tek bir cümle daha kuramayacak kadar güçsüz düşmüş gibiydi...
Gözlerim, işte onlarda günlerdir, hatta haftalardır kafeinle ayakta duruyormuş gibi,
Çökük ve baygın bakıyorlardı...
...

Olayın olduğu o güne gidelim ve en başa saralım...

Hayatımda biri var, yeni biri, ama tüm eskileri yok edecek kadar güçlü biri...
Sanki ihtiyacım olan herşey içine doğuyormuş gibi.
Canımın sıkıldığını hissedip haber bile vermeden bir film kapıp çalar kapımı.
Ya da yemek yapmaya üşendiğimde bir telefonumla pizza kapıp gelen biri...
Sabahları O'nun uyandırmasına o kadar alışmışım ki, haftalar önce çalar saati duvara fırlatıp kırdım.
Yine böyle bir günde telefonum çaldı ve alışkın olduğum gibi O'nun tarafından uyandırıldım...
"Saat tam 12:00 de her zaman ki yerde seni bekliyor olacağım ve sakın geç kalma."
Dediklerini hiç sorgulamadım ve çok iyi anlamış gibi kalktım yataktan.
Aceleyle bir fincan kahve yapıp, içtim ve kendimi dışarı attım.
Saat 11:15.
Tam kırk beş dakika sonra orada olmam gerekiyordu, O'nun yanında...
Hava hafif rüzgarlı, saçlarımı inatla dağıtmaya çalışan rüzgara meydan okur gibi,
Düzeltiyordum her defasında elimle.
Bulutlara bakılırsa da yağmur yağacak gibi, "Hay aksi şemsiye de almadım."

Saat 11:45.
Muhtemelen o gelmiştir ve bende on beş dakika sonra yanında olacağım.
Sonra birden aklıma geldi, "Bu saatte o çalışmıyor muydu?
Bu kadar önemli ne olmuş olabilirdi ki, "Neden apar topar çağırdı beni?"
Bedenimi sıcak bir sıvı kapladı, sonra birden soğudu, üşüyordum...
Evet orada, arkası dönük telaşlı bir şekilde önce saatine bakıyor, sonra etrafına...
Beni sabırsızlıkla beklediği çok açık, olduğum yerde durdum aniden.
İçimden bir ses "Gitme!" diyor, "Tek bir adım daha atma, geri dön!"
Normalde iç güdülerimi dinlememe rağmen, O ağır basıyor ve gidiyorum yanına...
Ben tam sarılacak gibi eğilirken, çekiyor kendini geri ve bir yabancı gibi yalnızca "Merhaba" diyor.
İşte o an anlıyorum, içimde esen o soğuk rüzgarı hissedebiliyordum,
Ve beynimin içinde ki o haykıran ses, onu dinlemeliydim, anlıyorum...
"Bir yerlerde oturup konuşabilir miyiz? Sana anlatmam gereken şeyler var."  diyor.
Saat, durdu hatta zaman kavramı yok oldu benim için, etrafımızda dolanan herkes donuk sanki.
Hareket etmiyorlar, konuşmuyorlar...
Kulaklarıma gelen tek şeyse O'nun sesinin uğultuyla karışmış hali...
Bu yüzden dediklerini hatırlamıyorum bile, yalnızca şu dönüyor plak gibi, tekrar ve tekrar...
"Ben artık bunu yapabileceğimi sanmıyorum."
Neyi yapıyordu ki, ve artık neyi yapamayacağını anladı?
Kendimi birden çok sıkıcı bir filmdeymişim gibi hissettim,
Gelişme bölümünü hemen atlayıp sona sarıyordum, sonuma...
...

İşte tamda buradan başlamıştık dimi?
Gözümün önünde ki o cisim, henüz hızını kesmeyip ilerleyen bir tren...
Haftalardır yaşadığım o mutluluk, vedalaştığım O kişi...
Yaşanılanlar gözlerimin önünden hızla geçiyordu tren gibi...

Bana söyledikleri gerçek olabilir miydi?

Dediğine göre O'na senin adınla sesleniyor muşum.
Bir sevgiliye bakar gibi bakıyor, O'na garip gelen hareketlerde bulunuyormuşum.
Bir müddet şaka yapıyorum sanmış.
Sonra bana saatten bahsetti. Senin bende bırakıp gittiğin,
Ne yapacağımı bilemeyip O'na hediye ettiğim.

Neden kordonuna bizim adımızı yazdırdığını söylememiştin ki?

İnkar ettiğimde saati elime tutuşturup gösterdi. Sesi ve elleri titriyordu.
Bir doktora görünmemi tavsiye etti. Randevu bile almış...

Şimdi aklıma şu soru takıldı:

O'nun adı, senin adın değilse, O'nun adı ne?

3 yorum:

Adsız dedi ki...

gercek mı bu

Unknown dedi ki...

Yazılarımın çoğu hayal ürünü, tabi bu yazıda öyle. Gerçekle hiç bir ilgisi yok :)

Adsız dedi ki...

Olsa nolur olmasa nolur oku işte

Yorum Gönder