25 Ağustos 2012 Cumartesi

Büyümek..





Kabul edemediğin ne varsa, şimdi kabullenme vakti,
Evet O vardı ve senindi..
Çok sevdin yalan değil, O'da seni sevdi,
Ama güzel olan her şey biter bir gün, biliyorsun.
O çok sevdiğin çikolatayı düşün, sonsuza kadar mı kaldı seninle?
Hayır, bitti ve sende hiç düşünmeden aldın yenisini,
Çok sevdiğin o şirin anahtarlık,
Ya da ne bileyim özenerek aldığın o ayakkabı,
Onlar da gitti dimi? Biliyorum..
O, artık sana ait değil, zamana karıştı, geçmiş bulaştı üzerine..
Artık istesende gelecekle yıkayamazsın O'nu..
Hala bir şeyler yazıyorsun, dinlediğin müziklerde O'nu arıyorsun,
Romantik filmlerinin kahramanı yapıyorsun,
Ama O'nun bunlardan haberi yok, hayatını yaşıyor.


Sana unut demiyorum ki, unutmak ihanettir..
Kabullen sadece; "O yok ve bir daha asla olmayacak!"
Belki o zaman diner içindeki o anlamsız acı..
Şimdi bırak o okuduğun kitabı elinden, veya o dinlediğin müzik her neyse kapat hemen,
Yazıyorsan eğer hala O'na, bırak o kağıt kalemi elinden,
Ve düşün şimdi; neler yapıyordun O yokken,
Nasıl mutlu oluyordun hatırla,
Mesela yarın sabah erken uyan, en sevdiğin giysilerini giy ve,
Kimseye bir şey söylemeden çık evden,
Yeni yerler keşfet, kısacası O'nsuz yerleri keşfet..
Gülümse birde, yakışıyor sana biliyorum..
Şu uçan kuşu görüyormusun, kimsesiz gibi duruyor ama nasıl özgür ve mutlu..
Çiçek ve çimen kokularınıda es geçmeyelim tabi,
Çek içine biraz da, ciğerlerin bayram etsin..
Bir kaç adım sonra hayatın devam ettiğini,
Sen dursan bile dünyanın dönmeye devam ettiğinin farkına varacaksın..
Tenine değen o güneş ışınları gözlerinde umuda neden olacak,
Tanıdığın o kişileri deneyim diye koy cebine ve yeni insanlar tanı..
Hepsinin hayatında farklı bir renk olduğunu gördüğünde,
Eskilere üzülmeyi bırakıp yeni insanlar tanımak isteyeceksin..
İşte bu düşünceleri uygulayabildiğin anda da "büyüdüğünü" anlayacaksın..

Devamını Oku

23 Ağustos 2012 Perşembe

Cevapsız Sorular..




Seni seven insanları üzdüğün oluyor mu hiç?
Hem de sırf daha fazla üzülmesinler diye..
Onların yerine, O'nların haberi olmadan, yine O'nlar için kendi kendine aldığın kararlar..
"Adalet mi bu?" diye yükseliyor içimden bir ses..
Etrafındakileri mutlu edemeyeceksen, neden varsın?
Yada kendini..
Sahi en son ne zaman gözlerimin içi gülümsemişti?
Ya da en son ne zaman birilerinin gözlerinde gülücüğe sebep oldum?
En son kimden vaz geçemedim ben?
Ya da benden vaz geçemeyen birileri var mı?
Mesela saçımda değişiklik yapsam, kim fark eder?
Yeni bir elbise alsam, "Bu renk sana çok yakışmış, çok güzel görünüyorsun." diyebilir mi biri?
Dışarı çıkmak istediğimde haber vermek istesem, kimi ararım?

Ya da eve geç kalsam, beni biri merak eder mi ki?
Başım dertte olsa ve bir kişiyi arayacak olsam, bu kim olurdu?
Şikayet etsem bile, benimle uzun yolları kim yürür şimdi?
Ayakkabılarım ayağıma vurduğunda, kucağına kim alır?
En önemlisi yanında ağlayabildiğim O tek kişi kim olacak?
Ya da omzuna yaslanıp ağladığımda,
Utanacağımı bildiği için gözlerime bakmadan kim silecek göz yaşlarımı?
Geceleri deliler gibi uykumuz gelmesine rağmen,
Sırf benimle bir dakika daha fazla geçirmek için kal diyebilir mi?
Mesela dayanamayıp sızdığımda, "neden biraz daha kalmadın?" diye kızar mı bana?
Uyandığım da telefonda güzel bir "günaydın" mesajı görebilecek miyim?
En güzel cevabı atmak için dakikalarca düşünebilecek miyim mesela?
O'na kırıldığımda gizlice kapımın önüne gelip, arayıp cama çağırabilir mi beni?
Ve ben tüm kızgınlığıma rağmen gözlerine baktığım anda teslim olabilirmiyim tekrar ve tekrar?
İşte buna benzer, milyarlarca cevapsız soru sorabilirim,
Ama benim asıl aradığım, "soru" değildi ki,
Bütün bu sorulara cevap olacak "O" kişiydi..
Devamını Oku

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Geleceğe Taşan Hayaller..





Seninle tatile çıkmak güzel olurdu..
Belki beraber değil, yaşanan tesadüflerle karşılaşırız orada seninle.
Önce güzel bir sohbet, hafif özlem kokan,
Hemen sonrasında da çılgın ve sadece ikimize ait küçük kaçamak planlar..
Geceleri severim mesela, yalnız değilsem eğer..
Çık gel çekinme, tıklat camımı ufak dokunuşlarla,
Saçlarım bir birine karışmış, gözlerim hala kapalı çıkayım karşına bir anlık sersemlikle,
Seni görünce muhtemelen açılacak o gözlerim fal taşı gibi, bunu biliyoruz.
Hem şaşkın hem de utangaç olduğum zamanlarda burnumdan öpmeni seviyorum.
"Giyin de gel hadi ve sessiz olmayı unutma" diyerek gülümse bana.
-Tamam, belki birazcık sakar olabilirim ama gece yarısı ses çıkaracak kadar da değil-
Diye geçirirken içimden,
Yerde duran ayakkabıya takılıp tökezliyim bir anda,
Yapacaklarımı önceden görüyormuşsun gibi şaşkın yüzüne bakarken,
Senin yüzündeki tek şey tatlı bir tebessüm olsun -bunu seviyorum-
Ne yapacağımızı bilmediğim için, ince ve hafif salaş bir şeyler giyerim,
Saçlarımı da senin sevdiğin gibi yukarıdan dağınık toplarken yanına gelirim,
Yanağımdan öpeceğini sanırken, boynumdan öperek "boynunu öpmeyi seviyorum" diye fısıldarsın kulağıma,
Bu beni biraz utandırır evet ama daha çok mutlu eder.
"Nereye gidiyoruz?" diye sormayacak kadar güvendiğimden, sabırlı olmayı tercih ederim,



Normalde içmesemde; birer kadeh şarapla, sahilde yıldızları seyretmek hoş olurdu..
Belki karanlıkla, denizin birleştiği yere kadar yüzebiliriz giysilerimizle,
Çıktıktan sonra üşürüm ve sarılırsın bana sımsıkı..
Kurumayı beklerken, yıldızları seyre dalarız,
Çocuklar gibi; "şu en parlak olanı benim" deyip sonra da gülüşebiliriz..
Sırt üstü yatmaktan sıkıldığında, bir hamlede bana doğru dönersin,
Sıcak nefesini, yanağımda ve boynumda hissedebilirim,
Önce çok heyecanlansam da, gözlerine bakmayı sevdiğimden bende sana eşlik edip, dönerim.
Nefesimi, havayla temasından bile kıskanıyormuş gibi,
İçine çekersin hemen, sen bıraktığında da ben devam ederim..
Hem bu anı bozmamak için, orada o şekilde günlerce yatmak isterim,
Hem de ağzıma çıkan kalp atışlarımı saklamak için,
Kadehleri almayı bahane ederek ayağa kalkmak..
Sonra kalkmaya karar verir ve kadehlere uzanırım,
Bende o atmosferi dağıtmak için "bir kadeh şarap?" der ve gülümserim..
Utandığım anları hep ölümsüzleştirip, fotoğraf çekmek istediğini biliyorum.
O anda geceyi, güzel bir güne emanet eder doğa,
Bir parlaklık, hafif pembe, kırmızıya dönük belki, bir ışık beliri verir,
Güneş saklanmaktan yorulur ve yukarı doğru çıkar..
İşte tam o anda, ufak bir öpücük süsler dudaklarımızı,
Kızaran yanaklarımda da, güneşi suçlarım hemen..
Gülümse ve kalk ayağa hızla, kararlı bir şekilde uzat elini ve "elini ver!" de.
İşte bu sefer, merak edeyim ne yapacağını..
Motorlardan ve hızdan pek hoşlanmasam da, sen bunu fazlasıyla sevdiğin için,
Tanıdık birinin motorunu alarak gelmiş ol yanıma,
Her ne kadar kızsam da, böyle süprizler yapman hoşuma gidiyor,
Ve tabi ki benim haberim olmadan senaryomuzu yazıp,
Bana sadece oynayacak rol vermeni de seviyorum.
Rüzgarda saçlarımın uçuşmasını sevdiğim için saçlarımı salabilirim..
Ama ayakkabılarımı da çıkarmak istiyorum, heyecanlandığımda avucumun içi nasıl terliyorsa,
Ayaklarımda öyle terliyor çünkü ve ayakkabımın ayağımdan kayıp gitmesini istemiyorum..
Korkuyu da bahane ederek, daha sıkı sarılırım sana,
Yüzümü senin ensene saklayarak, bana çarpan rüzgarlardan sana sığınırım..
Bir yanda deniz kokusu, bir yanda senin o eşsiz kokun dolar, önce burnuma sonra ciğerlerime..
Sonra... sonrası yok işte, bir anda kopuyor sanki film,
Resimler siyah beyaz oluveriyor,
Gözlerimde hafif yaş birikmesi, dudaklarım titrek ve kalp atışlarım hala hızlı,
Kurmaya çalıştığım hayaller sancılı bir şekilde sıkışıveriyor dört duvar arasına..
Aklımda kalan tek kare ise, sanki bir yanı yok olmaya çalışmış ve kırışmış bu fotoğraf..
Devamını Oku

9 Ağustos 2012 Perşembe

Kendini Affetmek..





Hatırlayamayacağım kadar yol yürümek istiyorum,
Geçmişi ve geçmişten gelen her şeyi orada bırakarak, koşmak.
Yüzüme tokat gibi vuran her gerçek, "Bu kadarını da yapmış olamam!" dedirtti.
Kalbim ne ara benden uzaklaştı, ya da ben onun uzaklaşmasına nasıl seyirci kalabildim?
Görünen o ki kendi ellerimle bağışladım..
Peki ben bunca zaman kalbim olmadan nasıl yaşadım?
Kendimi bir saniye bile düşünmeden, başkasını nasıl bu kadar düşünebildim?
Durup düşünmekte yorar mı insanı, yoruyor işte..
Şimdiye kadar ki düşünmediğim, ertelediğim her şey gibi sen de gel durma,
Sor bana "Bunu neden yaptın?" sorularına verecek cesaretim varmış gibi, koş peşimden..
Koşmaktan yorulup gece çökünce, karabasan gibi sar beynimi hadi,
Bunalt beni cevaplarından korktuğum tüm sorularınla..
Sanki ben demişim gibi "Git!" diye sana,
Sorumlu tut yaptığım tüm aptallıklardan,
Küçümse beni hemen şimdi, bir daha yapmamamı sağlasana aptal!
Yapamıyorsun biliyorum, çünkü bana yapma desen hiç bir şey değişmeyecek,
O'nu gördüğünde yine benden önce koşacaksın bunu sende biliyorsun..

Peki o ne yapacak senin için?
Beni düşürdüğün bu durum güldürüyor O'nu farkında bile değilsin..
"Seviyor!" diyorsun, koca bi yalan!
Bizi sürüklediğin her şeyden yine biz sorumluyuz farkında değilmisin?
Bak biz burada konuşurken O uyuyor, çünkü umursamıyor..
Koşmaktan yorulmadık mı sencede?
Durup dinlenme zamanımız gelmedi mi?
Vazgeçmeliyiz O'ndan bunu içinde bir yerde hissettiğini biliyorum,
N'olur sormaktan vaz geç artık O'nu,
İçtiğim o zift gibi kahveler seni kapkara yaptı, beni ise yürüyen bir ölü..
En son ne zaman baktım aynaya biliyorsun di mi?
Yüzümde aptal bir gülümseme vardı hani,
Sen de sanki kilometrelerce koşmuş gibi hızlanmıştın..
İşte o olay dün yaşanmadı, yıllar önceydi bunu anlamıyorsun, anlamak istemiyorsun..
Kabullenebilsen belki, azad edebilirsin ikimizide,
Ben tekrar uykuya dalmayı özledim, kahvaltı yapmayı ve gezmeyi..
Ama bunları seninle yapmayı özledim,
Beni bir daha bırakıp gitme kimseye..
O'nlarda zaten bir tane var, sen fazlalıksın ve kırıyorlar seni, harcıyorlar..
Sana kimse benim gibi bakamaz ki,
Hem ben ne yaparım sensiz?
Hadi tut elimden şimdi, kaldır tekrar ayağa bizi..
Biliyorum, eğer ikimizde istersek başarabiliriz!
Ben aldığın tüm kararlar ve yaptığın tüm aptallıklar için affettim seni..
Ama bu illetten kurtulmak için, bunu seninde yapman gerekiyor..
Sen de affedebilir misin beni?


Devamını Oku

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Tebrikler..

Yok olmak istediğin anlar olur hayatında.
"Keşke yerin dibine girsem de şu anı görmesem."
Ya da "Keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim." dediğin.
Ama tabi "görmeseydim" dediğin ne varsa görürsün,
Dakika dakika hatta saniye saniye...
Ruhun acı çeker, kurtulup gitmek ister,
Ama bedenin bilir bunu yapamayacağını,
Verilmiş sözlerinin olduğunu,
Ve yukarıdan haber gelene kadar da o sözün tutulması gerektiğini..
Bu olayın gerçekleşmesi için o kadar çok şey yaşarsın ki,
Her defasında dediğin tek şey "Yeter artık!" olur.
Ama hayat sana adeta "Yetmez!" diye haykırır her seferinde.

Hayat tanımasın istersin artık seni.
Belki, belki yüzünü görmezse anlayamaz kim olduğunu ve teğet geçer seni.
Çıkartırsın daha önce kullanmaya hiç gerek duymadığın maskelerinden birini,
Hmm.. bu maskenin adı da "umursamaz" olsun.
Bu maskeyle hayat seni artık tanıyamaz, hatta sevdiklerin bile tanımakta zorlanacak.
Yanına fazla gelmeyecekler..
Gündüzleri itina ile taktığın o maskeyi, geceleri hıçkıra hıçkıra söker atarsın yüzünden.
Aynaya bakarsın sonra, asıl bu benim dersin, işte ben buyum.
Küvete doldurursun suyu ve girersin elbiselerinle içine,
Arada bir nefesini tutup dalarsın suya.
Etraftaki tüm seslerin uğultuya dönüştüğünü fark edersin,
Nefesinin tükendiğini hissettiğin an sıçrayarak çıkarsın,
Ve şöyle dersin "Tebrikler! Saklanarak yaşanacak bir gün daha bıraktın geride..."
Devamını Oku